Bu güne kadar hayatıma giren kişilerden , platonik olarak beslediğim dugulardan ve yan etkilerinden bahsedeceğim bu yazımda. Hadi bakalım hep birlikte çocukluğuma iniyoruz.
Bu konuda muhakkak herkesin söyleyeceği birşeyler çıkar ama öncelikle ben kendimden kısa kısa notlar aktarayım da siz yorumlarınızı sonra yaparsınız. (:
Sanırım orta okulun başlarındaydım o zamanlar. Oturduğumuz evin iki üç sokak ötesinde oturan güzel bir kıza farklı duygular hissetmeye başlamıştım.(Benden yaşca büyük olmasına rağmen)
Bu arada bizim sokakta oturan başka bir kızla da sınıf arkadaşıydı kendisi. Aynı okulda okuduğumuzdan biliyordum ve çoğu zaman bizim sokaktan geçerken görüyordum. Hatta bizim sokaktaki kız arkadaşa söylememe rağmen beni onunla tanıştırmamıştı zilli hiç unutmam.
Hoş gerçi tanıştırsa ne olacak henüz orta okuldayım ve neyin ne olduğunu hiç bilmiyorum. İlk kez birine karşı bu kadar güzel duygular hissetmiştim. Ve sonradan anladım ki ben o kıza aşık olmuşum.
Sadece onu gördüğümde heyecanlanıyor ve başımı öne eğiyordum utancımdan. (ayy nede masummuşum o zamanlar yerim ben seni) Onu her gün görebilmek için evlerinin önünden geçerdim. Normal zamanlarda ise sürekli onu düşünür , onunla tanışma provası yapardım kendi kendime.
Derslere adapte olamazdım onu düşüneceğim diye. Dikkatimi toparlayamaz , sıraya masaya kalpler çizer adını kazırdım her seferinde. İsmi hafızamın bir köşesinde hala durur. (ülkiye) Geçen gün yazdığım unutkanlık konusu geldi aklıma. Kendime bir de unutkanım diyordum şuna bakın , neleri hatırlıyorum.
O zamanlar çok isteyipte cesaret edemediğim ve pişman olduğum tek şey; hissettiklerimi kendisine söyleyememem di. Ahh ahh keşke söyleseymişim.
Tabi sonra ilk aşk ve heyecan yavaş yavaş kendini yitirmeye başlıyor. Farklı yüzler gördükçe yeni duyguların kapısı aralanıyordu. İlk aşık olduğum kızla tanıştırmayan sokağımızdaki diğer kıza nasıl olduysa gönlümü kaptırmışım farkında olmadan. Ne kadar maymun iştahlıyım bende yaa. Ama bu sefer diğerinde olduğu gibi utangaç davranmadım. Her seferinde seni seviyorum demeyi başardım ama karşılık alamadım o ayrı mesele. Cevap vermemesi bile benim için iyi bir cevaptı aslında. Hiç değilse Hayır demiyor du… Ve ben umutla kabul edeceği günü bekliyordum.
Tabi aradan epey zaman geçti o esnada büyüdük liseye geçtik , kısa pantolun giymez olduk derken eskiye nazaran daha olgun konuşur ve düşünür olmuşum. İkinci aşkımı çoktan unutmuştum bile.
Yüzlerce kızın bulunduğu farklı bir okuldaydım artık. Seçme ve seçilme hakkım daha çok, ortam kurmak için seyirci az , saha daha müsaitti. Mutluydum yeni arkadaşlıklar kuruyor daldan dala sıçrıyordum. Arkadaşlarla her çarşamba okuldan kaçmanın, kızlarla gezmenin ve en önemlisi iki hafta da 1 başkasıyla çıkmanın verdiği hazla dolaşıyordum.
Lisedeyken herşey gözümüze toz pembe görünürdü. Sevmenin ne olduğunu bilmez (hoş hâlâ bilmiyorum) aşkı gerçekten tatmazdık. Oyun gibi gelirdi bizlere. Kim daha çok kızla çıkacak , kim kimin elinden tutup gezdirecek gibi matrak olaylar yapardık.
Sonra bir gün oyun gibi başlayan sevgiliciliğin sonuna gelmiştim sanırım. Uzun bir aradan sonra ilk kez diğer kızlara karşı hissetmediklerimi hissettiren biri çıkmıştı karşıma. Ne oluyoruz len ? yoksa orta okuldaki gibi gerçekten aşık mı oluyorum.
Beni etkileyen kişinin, bana karşı birşeyler hissettiğini düşünüp ilk hamleyi yapmıştım. Tahmin ettiğim gibi de oldu yeni yengeniz oydu. Aramızda bir elektriklenme oldu sanki , halk arasında ceryan çarpmışa döndüm.
Güzel ve oturaklı giden ilişkimizin uzun süreli olacağını düşünürken hiç beklemediğim bir anda terk edildim. O zamanlar emre aydın’ın kaybettim kendimi hükümsüzdür şarkısıda yoktu. Ben ne dinlemiştim acaba ?
Adeta kendimi kaybetmiştim ve ne yapacağımı bilemiyordum. Benim için dünyanın sonu gelmiş gibiydi sanki. İlk defa bir kız tarafından terk edilmiştim ve kızlara olan güvenim yerle bir olmuştu. Gururuma yedirememiştim bu olayı.
Belki bir çok kişiye inandırıcı gelmeyebilir ama haberi aldığım gün dışardaydım ve fatura yatırmaya gittiğim postaneden çıkıp bahçesinde hüngür hüngür ağladığımı biliyorum. Hayatımda ilk defa bir kız için ağlıyordum. Bu duyguyu ilk kez yaşadığımdan etkisi büyük oldu bende.
Aradan geçen bir haftadan sonra döktüğüm onca göz yaşına pişman olup hayattan ders çıkardım. Daha doğrusu hiç bir kızın ağlamaya deymeyeceğini ve daha önemlisi gerçekten aşık olmadığımı anladım… Her aklıma geldiğinde ağladığıma pişman olup kendime kızıyorum. Ama şöyle de teselli buluyorum. Belki o gün ağlamasaydım kafamdaki eski düşünceler hep kalacaktı ve sonunda üzülen yine ben olacaktım diyorum.
Birşeylerin bilincine varmıştım. Bundan sonra üzülmek yok üzmek var ağlamak yok ağlatmak var diyordum kendi kendime. Çok fena kızdığımdan gözüm hiç birşeyi görmüyordu. Kızlarla birlikte olup en güzel anlarda yarı yolda bırakmak ve benim yaşadığım acıları her kızın yaşamasını istiyordum. Nasıl bir duyguymuş öğrensinler bakalım dercesine öfkelenip sinirleniyordum.
Söylediğim gibi de yaptım. Kızlarla iş olsun diye çıkıp , gönül eylendirip zamanımı geçirdim. Yapmacık gülmeler , yalan sözler , öpüyorum seni aşkım diye biten mesajların hepsi bir inat uğruğuna yapılmış iğrençlikten ibaretti…
Bana yapılanları bende yapıyor yaşadıklarımı bir nebzede olsa başkalarına yaşatmaya çalışıyordum. Ve her seferinde biraz daha tecrübe kazanıyordum ama sonundan anladım ki yaptıklarım gerçekten gereksizdi. Başkalarına zarar vererek elime birşey geçmeyeceğini anladım ve yaptıklarıma son verdim.
Artık insanları daha iyi tanıyabiliyordum. Kimin ne olduğunu bir kaç görüşmeden sonra çözebiliyordum. Ve en önemlisi ‘ Bir sevgilimin olmayışına , sevgilisi olan bir erkek kadar çok seviniyordum ‘ .
Lise ve sonrasında biriktirdiğim tecrübeleri bir araya getirip üniversite de kullanmak pekte zor olmamıştı benim için. Daha olgun insanlarla görüşüp mantıklı diyaloglar kurabiliyordum. Sıradan heyecanlarla başlayan bir kaç ilişki de sezsizce ve karşılıklı şekilde bitince doğru insanı buluna kadar geri çekilme kararı almıştım.
Belkide haftalık , aylık ilişki istemiyor hayatıma girip orada kalacak tek bir insan arıyordum ne malum. Doğru insanı buluncaya kadar bu arayışta , bu blog da devam edecek gibi görünüyor.
Burak özdemir ‘in hakkımda sayfası‘nda söylediğim gibi; Aşk’ı seven ama Aşk’ı olmayan bir insandır Burak Özdemir…Tıpkı orada satırlara döktüğüm gibi kaldığım yerden devam ediyorum…
İlk defa bu kadar uzun bir yazı yazdım. Sonuna kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Sevgiler
Kasım 23rd, 2008 at 02:22
[...] Original post by http://henster.org/hayatima-giren-insanlarin-uzerimdeki-etkileri.html [...]
Kasım 23rd, 2008 at 09:00
Çok acıklı bir hikayen varmış.Benim ilk aşkım 1. sınıfta başlamıştı
Kasım 23rd, 2008 at 12:11
guzel bir yazı olmuş, hepimizden birer parça var…
Kasım 23rd, 2008 at 12:30
Henüz ilkokuldaydım.. aşk ne sevgi ne o zamanlar bilmiyordum ta ki yaşayana kadar..şuan da da bilmiyorum o zamanki hissettiklerim aşk mıydı:)
sınıfa girerdim hayranlıkla hocama dersi dinlerdim.onu o kadar çok severdim ki,her gün dualar eder verdiği ödevleri özenle yapardım..duygularımda hep içimde kalırdı,söyleyemezdim..beni tahtaya kaldırdığında her seferinde yanaklarımda kırmızılık olurdu:)sesim titrerdi ona cevap verirken..
bir gün okula gittim,ama hasta olmuş,canım hocam okula gelememişti:( onu öyle merak ettim ki..eve geldiğim de sabaha kadar hem ağlayıp hem de dua ettim.allahım onun yaşadığı tüm acıları benim ufacık bedenime ver ve ben hasta olayım diyordum..ama o acı çekmesin,canı yanmasın..o iyi olsun diyordum..sabaha karşı uykuya dalmışım sanırım..çünkü uyandığımda yastığıma damlayan göz yaşlarım halen kurumamıştı..
sabah gözlerimi zorla açtım veeee bedenimde korkunç bir ağrı..başım ağrıyor..gözlerimin içi yanıyor..boğazıma yutkunurken sanki birşey takılıyor…ya inanamıyorum duam kabul olmuştu..ben de hasta olmuştum..hasta olduğuma o günden sonra sevindiğimi hiç hatırlamıyorum:) sevinmemin nedeni ise,tamam belki o iyileşmemişti ama onun yaşadığı duyguları ben de yaşıyordum.ne kadar mekanlar farklı olsa da zamanlar aynıydı ve mutluydum..ikimiz de hastayız artık:)
neyse günler ilerledi..ikimiz de iyileşmiştik:)
artık dayanamıyordum..sadece sevdiğimi söylemeliydim.ya bana kızarsa,ya düşük verirse notlarımı,ya aileme söylerse ne yaparım diyordum bir taraftanda.ama bir insana sevdiğini söylemek,ona ya da kendime ne zarar verebilirdiki..en güzel yaşadığım duyguyu paylaşıyordum hem de karşılık beklemeden..
yanına gittim utana sıkıla..ve ben sizi seviyorum dedim:) o da ben de seni seviyorum dedi:) hayır ben başka türlü seviyorum ama dedim.hep sizi düşünüyorum dedim.o da ben de aşık olmuştum senin yaşlarında bu hayranlık gelip geçici duyguların dedi.sadece sevdiğimi bilin tüm amacım bu derken sanki başımdan aşağı kaynar sular dökülüyordu.aman allahım ben neler söylüyordum.hem de babamın meslektaşı..aynı okulda öğretmenler bir de..:)
neyse ertesi gün oldu..hocam yoktu yine okulda..yine mi hasta olmuştu neden yoktu?müdürün yanına gittim,hocam hocamız gelmeyecek mi dedim?dersimiz şuan da boş demiştim..müdür de hocanızın tayini çıktı,izinli bugün eşyalarını topluyor demişti..o an orada yüreğim de ne fırtınalar koptu anlatamam..kendimi çok sıkmama rağmen gözümün kenarında ,dışarı bırakmamak için uğraştığım damlayı tutamamıştım.akıyordu..
fakat göz yaşım o kadar sıcaktı ki..oysa tüm bedenim buz gibiydi..içim ürperiyordu..
ve evine gitmek istedim koşarak…ama onu görürsem bir daha nasıl bırakabilecektim ki..çok ağlardım dayanamazdım..o hafta bir daha okula gitmedim..ve hocam da gitmişti artık..yeni öğrencilerine:)
Kasım 23rd, 2008 at 12:44
arkadaşlar ben geçen yıl bir yazı okumuştum..işte diyordu ki,isim vererek,aradığınız kişinin cep telefonu numarasını öğrenebilirsiniz..aklıma hocam geldi.bana o yaşta aşk gibi güzel bir duyguyu yaşatmıştı.ve bana söylediklerimden dolayı hiç zarar gelmemişti..duygularım onunla benim aramda kalmıştı..arayıp sesini duymak istedim.ve aradım..telefon çalarken elim ayağım birbirine girdi kapatsam mı kapatmasam mı diye düşünürken..telefonda hocam vardı..nefes aldığını duymak bile hoşuma gitmişti.kendimi tanıttım ve hemen tanıdı..şuan da ne yaptığımı vs sordu..bi beş dk kadar konuşup kapattık..içimden gelmişti..ve içimden geleni yapmıştım:)fakat ona evlendiniz mi sorusunu soramadım:) çünkü çocuğum bile var demesinden korktum..ona halen dua ediyorum:)evlendiyse allah yuvasından huzuru eksik etmesin..bir ömür boyu mutlu olsunlar.ve bir daha da asla aramam:)))
Kasım 25th, 2008 at 23:29
Güzel bir yazı olmuş teşekkürler..
Kasım 27th, 2008 at 18:52
Güzel yazmışsın. Burak Özdemir’in sözü de çok güzelmiş ..
Ocak 5th, 2009 at 23:29
hayatıma giren insanların üzerimdeki etkileri demişsin ya,aslında sen istemediğin sürece kimse hayatına giremez,yani kapı ancak çalındığında açılır….
hayatımıza insanları sokarız,kendi hayatımızıda çoğu zaman kendimiz mahfederiz…mutluluğu kendimize çok mu görüyoruz nedir..hep hüzün tanelerini üzerimize serpiştirecekleri severiz…sonumuzu mu göremiyoruz yoksa,ağlamayı mı seviyoruz….bilemiyorum
daha sonra da bu bana ders oldu diyoruz her seferinde..yaşadıklarımızdan pişman olmamışçasına yolumuza devam ediyoruz..ve aynı hatalar sil baştan tekrarlanıyor….
bazen de öyle birisini hayatımıza buyur ediyoruz ki…:) ne git diyebiliyoruz ne de kal…fakat o gidiyorum derse de boğazımıza kelimeler düğümleniyor,hoşçakal bile diyemiyoruz…(burada aşk kokusu var..ama itiraf edilmemiş:) )
biz insan oğlu ne kadarda garibiz…:)
Aşk’ı seven ama Aşk’ı olmayan bir insandır Burak Özdemir…demişsin…sevdiğin şeylerin hep senin olması dileğimle…
bence aşksızlık da güzel bir durum:) belki aşık olacağın kişide kimseye aşık olmadan seni bekliyordur…birbirinizden haberiniz yokken aynı anda aynı şeyleri yapmış oluyorsunuz…